top of page

Anekdotlar #2 - Jose Mourinho Neden "Special One"?

Yazarın fotoğrafı: SambacıSambacı

Jose Mourinho, şüphesiz yakın tarihteki en önemli futbol figürlerinden biri. Portekiz, İngiltere, İtalya ve İspanya'da türlü türlü başarıyı tatmış, iki kere Şampiyonlar Ligi ve iki kere de UEFA Kupası kazanmış özel bir isim.


Bobby Robson'ın asistanı olarak geldiği Barcelona'da Katalanca bildiği için tercümanlık yaptığı dönemlerden tutun da scout olarak tribünlerden rakip analizleri yapmasına kadar attığı her adım, bu özel adamın hayatına dokundu.


Hikayeyi biraz geriye sararsak Fulham, Ipswich ve İngiltere ile inişli çıkışlı geçen sekiz sezonun ardından Ada futboluna vedasını 1990 Dünya Kupası yarı finalindeki dramatik penaltı atışlarıyla yaşadı Robson. Sadece kendisi ve futbolcular için değil tüm ülke için yaşanan bu travmayı atlatmak için çareyi uzak diyarlarda işine etmekte buldu. Lizbon ekibi Sporting için çalışmaya başlamadan önce PSV Eindhoven ile Hollanda'da iki sezon geçirdi. Portekiz’e geldiğinde ise kültür, dil ve pek çok farklı mücadele onu bekliyordu.


Robson için en önemli sorun dili henüz öğrenememiş olmasıydı. Kesinlikle bir çevirmene ihtiyacı vardı; ama bu kişinin sadece motamot bir çevirmen değil - sofistike bir futbol anlayışına sahip birine ihtiyacı vardı. Aktardıklarının karşısındaki farklı kültürden insanların anlayacağı bir şekilde çevrilmesi gerekiyordu.



Jose Mourinho adında eski bir beden eğitimi öğretmeni kendini doğru zamanda doğru yerde buldu. Portekizli milli takımının formasını bir kez giyme başarısı gösteren kaleci Felix Mourinho’nun oğlu olarak futbola çok uzak değildi Jose.



Bir dizi koçluk kursuna başladı ve kısa süre sonra beden eğitimi öğretmenliğini bırakarak Vitoria de Setubal, Estrela da Amadora ve Ovarense gibi alt lig takımlarında daha çok fiziksel aktivitelerden sorumlu personel rollerini üstlendi. Robson için tercüman olarak çalışması, futbola doğrudan katılımının azalması anlamına geliyor gibi görünse de aslında bu önemli futbol insanının her gün yanında olarak üst düzey bir futbol anlayışına maruz kalacaktı. Nitekim Robson ondaki inanılmaz çalışkanlığı ve futbol arzusunu gördüğü için uzun süre yanı başında ayırmadı.



Mourinho'nun Bobby Robson hakkında şu sözleri onun hayatında ne kadar önemli bir yeri olduğunu gösteriyordu.


"Sporting ve Porto'dan sonra beni dünyanın en büyük kulüplerinden biri olan Barcelona'ya götürdü. Karakter olarak çok farklı olsak da ondan iyi bir koç olmanın ne anlama geldiğini öğrendim."

Robson'dan sonra yerine gelen Louis van Gaal döneminde de gazetecilerle olan iyi ilişkileri nedeniyle takımda kalmaya devam etti. Belki de bu kadar zıt görüşte hocalarla çalışması ve içten içten bastıramadığı egosuyla kendi fikirleri adeta yıllar içinde filizlendi.



Hollandalı hocanın şu sözleri de bunu destekler nitelikteydi;


"Otoriteye karşı olan kibirli bir gençti, ama yinede ondan hoşlanıyordum. Asla itaatkar değildi ve hatalı olduğumda benimle tartışmak isterdi. Söyleyeceklerini bir kez duymak istedim ve herkesten çok onu dinler oldum."

Cruyff’un total futbolunu uygulamak isteyen dönemin Barcelona’sında Pep Guardiola, Luis Enrique, Philipp Cocu ve Frank de Boer gibi günümüzde farklı ekolleri temsil eden oyuncular vardı. Mourinho özellikle Pep ile taktik üzerine o dönemde sıkça sohbet ederdi ve aralarında aşağıdaki fotoğrafı bizlere kazandıracak bir arkadaşlık vardı. Mourinho artık kendi yoluna gittiğinde ikisi de yıllar sonra belki de tarihin en farklı rekabetlerinden birinde buluşacaklarını tahmin edemezdi.



Benfica Jupp Heynckes'in yerine Mourinho’ya bir şans verince gerçek teknik direktörlük kariyeri başladı. Kısa süren bu maceraya rağmen artık o bu işin tadını almıştı ve bir daha kimsenin asistanı olmaya niyeti yoktu. Gözünü yükseklere dikse de öncelikle kendini kanıtlaması için aşağıdan başlaması gerektiğinin farkındaydı. Kibrini bir kenara koyarak bunu bir süreç olarak ele aldı. Benfica sonrası görev aldığı Portekiz'in gösterişsiz ekibi União de Leiria'yı yarım sezonda 4.sıraya kadar taşıdı. Bu başarı devlerin dikkatini tahmin ettiğinden daha çabuk çekti.


21 Ocak'ta tarihi yeniden yazacağı Porto'nun başına göreve geldi. İlk tam sezonunda lig şampiyonluğu ve üç ön eleme oynayarak gitmeye hak kazandığı UEFA Kupası'nı kazandı. İkinci sezonunda ise belki de futbol tarihindeki sayılı peri masallarından birine imza attı.


2003-2004 sezonunda Şampiyonlar Ligi gruplarında Real Madrid, Marsilya ve Partizan ile eşleştiler. Grubu ikinci bitirip Sir Alex Ferguson'ın Manchester United'ıyla eşleştiklerinde kimse onlara şans tanımıyordu. Ancak bu eşleşmenin sonucu Mourinho'nun meşhur Old Trafford koşusuyla tarihe unutulmaz bir şekilde kazındı. Estadio de Dragao’da oynanan ve 2-1 Porto galibiyetiyle biten maçın rövanşı çok daha zor şartlarda oynanacaktı. Maçın son dakikalarına Manchester United 1-0 önde giriyordu ve bu şekilde turu geçen taraf oluyordu. Benni McCarthy frikiğin başına geçtiğinde herkes nefesi tuttu. Tim Howard hayatının hatasını yaparak sol köşeye giden topu kale ağzına çeldi ve topu iyi takip eden Costinha tüm Porto yedek kulübesini sahaya koşturtacak turun golünü attı. Tabi ki de en önde sahaya koşan isim tutkusunu göstermekten hiç çekinmeyen Jose Mourinho’ydu.



Lyon, Deportivo ve Monaco derken kupa bu özel adamın ve gösterişsiz oyuncularının elinde havaya kalktı. Artık tüm dünya onu çok yakında tanıyordu. Benzerine nadir rastladığımız bir futbol masalının başrolünde baştan sona o vardı. Futbolda yeni ve çok özel bir devir başlamak üzereydi.



Abramovich sermayesini birkaç sene önce almış ama Claudio Ranieri ile aradığını bulamayan Chelsea onun sıradaki adresi oldu. 2 Temmuz 2004 tarihinde yaptığı basın toplantısında ettiği bir laf hayatı boyunca içini doldurması gereken bir gömlek olarak karşısına çıkacaktı.


"Please don’t say I’m arrogant, because what I say is true. I am European champion, so I’m not…one of…of the bottle. I’m a…I think I’m a special one.”
"Lütfen bana kibirli demeyin çünkü dediğim şey doğru. Ben Şampiyonlar Ligi şampiyonuyum ve bu yüzden herhangi biri değilim. Ben özel biriyim"


Nitekim tarih onu haklı çıkardı. Kazandığı kupalara Roma ile bir yenisini daha ekledi ve ilk kez düzenlenen Konferans Ligi'nin ilk şampiyonu oldu. Kendisinin de belirttiği gibi yüksek rekabete geri dönmek için içi içini yese de biz seni bu projeyle de sevdik Mou! Bazen yeniden yükselmek için dibi görmek gerekir. Ama Mourinho bunu yaparken bile kazanmaya devam etmesiyle çok başka biri olduğunu gösteriyor.


Mourinho'nun bu "Special One" tabiri o kadar popüler bir etiket oldu ki günümüzde hala bununla ilgili şeyler duyuyoruz. Jürgen Klopp, Liverpool'a imza attığı ilk basın toplantısında sorulan soru üzerine "I am a totally normal guy. I am the normal one maybe" diyerek yıllar öncesine bir gönderme yaptı.


Futbol romantiklerine yüzlerce farklı hikaye bırakan Mourinho’nun bu mutlu gününde hikayesini okuyabileceğiniz bir yazı yazmak istedim. Futbolun hikayelerini seviyoruz!


Sambacı



Comments


bottom of page